0

YAZILARIMIZ

Haziran 16th, 2011 /

İSTERDİM Kİ…

         Hiçbir insana dünyaya gelirken anne babasını ve yaşadığı çevreyi seçme hakkı verilmemiştir. Bunun bir hikmeti vardır elbet ama ben bunu kavrayabilmiş değilim.  Dünyaya geliyoruz ve hayat başlıyor. Doğduktan sonra bizlere belli bir yaşa kadar anne babamız bakıyor. Eğer bakacak durumları varsa tabi. Bakacak durumları yoksa ya bir cami avlusuna ya da bir kaldırım taşının üstüne bırakılıyor o minik bebekler. Peki dünyaya gelirken seçme şansımız olsaydı kim böyle bir aileyi isterdi ki.

            Az önce de bahsettiğim gibi ben de geldiğim dünyayı ve ailemi seçmedim. Annem, babam bana bakamadıkları için beni bir cami avlusuna ya da kaldırım taşına bırakmadı. Bu yüzden çok şanslıyım. Çünkü beni düşünmüş ve beni devlete vermiş. Devlet güvencesi altında yetişiyorum.

Karetta karettalar vardır. Denizde yaşarlar, belli zamanlarda denizden kıyıya çıkarlar yumurta bırakırlar ve bıraktıktan sonra giderler. Ve o yumurtaların içinden bir süre sonra yavru karetta karettalar çıkar. Yaşayabilmek için denize ulaşmaya çalışırlar. Ne yazık ki onlara yardım edecek ne anneleri ne de babaları vardır. Daha dünyaya gelir gelmez yaşam mücadelesi ile karşılaşırlar. Denize ulaşanlar yaşamlarını kazanmıştır. Ulaşamayanlar içinse yaşam orada sona ermiştir. Ben de şu anda denize ulaşmaya çalışan bir karetta karettayım.

Ama bu sınavda anne babamın yanımda olmasını o kadar çok isterdim ki. Çünkü diğer arkadaşlarımın anne babası yanında ve onlar birlikte bu yaşam mücadelesini veriyorlar.

Sabah onları anne babaları uykudan kaldırıyor. Kahvaltılarını anne babaları ile yapıyorlar.

Okula onları anne ve babaları bırakıyor ve anne babaları alıyor. Yani kısacası her şeylerini anne babalarıyla yapıyorlar.Onları o kadar çok kıskanıyorum ki…

Arkadaşlarım okula geldiklerinde anne babalarından şikâyet ediyorlar. Onlara o kadar kızıyorum ki. Anne babalarının değerini bilmedikleri için. ‘’Eğer anne ve babamla olsaydım ben onlara hiç böyle yapmazdım.’’diyorum. İlle de kaybetmek mi gerekir değerlerini anlayabilmek için?

‘’Onlarla birlikte olsam onlara böyle kızamazdım.’’diyorum. Bazen bana soruyorlar ‘’Anne ve baban yanında olsa onlardan ne isterdin?’’ diyorlar. Ben de hiçbir şey diyorum.

Oysaki onlarla yapmak istediğim o kadar çok şey var ki. Sabah beni yatağımdan anne ve babamın kaldırmasını o kadar çok isterdim ki. Onlarla sabah kahvaltısını beraber hazırlamayı, kahvaltımızı birlikte  yapmayı , alışverişe çıkmayı, alacaklarımızı beraber seçmeyi, alacaklarım hakkında onların fikrini almayı isterdim. Evimizi beraber temizlemeyi, ütüyü annemle beraber yapmayı ,evde gazete okurken babamla birlikte okumayı tartışacağım bir konu olduğunda onunla tartışmak isterdim. Hafta sonu tatilinde pikniğe onlarla beraber gitmek, benim için büyük önem taşıyan sınavlarda beni sınava onların götürmesini, heyecanımı paylaşmalarını isterdim.En önemlisi de  çocukluktan yetişkinliğe geçmeye başladığımda annemin desteğini almayı, onunla bir arkadaş gibi konuşmayı her şeyimi paylaşmayı, bu zor zamanlarımda onun yanımda olmasını ve  ağladığım zaman onun dizinde teselli bulmayı çok ama çok isterdim.

Ama yazıma başlarken de söylediğim gibi  insanlar dünyaya gelirken kiminle nasıl ve nerede  yaşayacaklarını seçemiyor.Seçemediğimiz için şu anda yaşadığımız hayatta mutlu olmalı ve hayata tutunmalıyız. Ne olursa olsun hayat yaşamaya değer.Ben de şu anda yaşadığım hayattan gayet memnunum.Annem ve babam yanımda yok belki ama bana en az onlar kadar değer veren insanlarla birlikte yaşıyorum. .Benim büyük bir ailem var aslında! Bana anne ve baba eksikliği yaşatmayan, üzüntümde , sevincimde ellerinden geldiği kadar yanımda olmaya çalışan  ve   kendimi çok şanslı hissetmemi sağlayan kocaman bir ailem var.Ben içinde büyüdüğüm bu büyük aileyi çok seviyorum. Yanımızda olanlar onlar  çünkü…

 Merve  KOCA (Öğrenci)

KORKU DAĞLARIM  (16.06.2011)

                 Şu an Eğitime Bakışla ilgili bir dergi okumaktayım. Derginin başlığındaki okul öncesi Eğitimle ilgili başlıklar çok ilgimi çekti. Oğlum Semih’inde sorunları aklıma gelince okuma ihtiyacı duydum. İlk giriş yazısını okuduğumda ise yazı yazma isteğim depreşti. Klavyeyle aram olmamasına rağmen bundan sonra aramı düzeltip, yazmaya çalışacağım. Yazıda  Bilgeliğin kendi cehaletinin farkında olmayla başladığından ve insanların güvenlik kaygısından yola çıkılarak toplumun şuuraltına enjekte edilen tehdit algısından bahsedilmekteydi.  Belki burada bahsedilen devlette ilgili bir kavram ama ben konuyu kendimle ilgili özelime indirgeyerek tehdit algısı kavramını çocukluğumdan bugünüme gelen korku dağlarımla ilişkilendirmek istiyorum. Ben hayata çok asi bir çocuk olarak başlamıştım. Ancak ilkokul yıllarımla beraber öğretmen, baba ve büyüklerin her söylediğinin doğru olduğu ön kabulüyle hayata bakarak gün geçtikçe beni geren bir o kadar ki kendi mutluluğumu onları mutlu etmekte arayan bir çocukluk yaşamaya başladım. Ortaokul yıllarımda gerginliğim tüm vücuduma yansımıştı. Başarılı bir öğrenciydim. Ancak gerginliğimin dışa vurumu sınıfta tahtaya kalktığımda hareketlerimden dolayı arkadaşlarımın bana robot demeleri kayda değerdi. Başarılı bir öğrencinin iyi bir lisede okuması gerektiği düşüncesiyle ortaokul arkadaşlarımdan koparak başlayan lise yıllarım ise farklı kültürel ve sosyal yaşamları olan çevreden dolayı tehdit algısı ya da kendi oluşturduğum korku dağlarından dolayı etrafıma ördüğüm koza ya da kendi ceviz kabuğumun daha da kalınlaşmasına sebep oldu. Şuan o dönemde iyi bir rehbere ya da danışmana ne kadar ihtiyacımın olduğunun farkındayım. Ancak bir kere koza örülmüştü. O danışman ve rehberlerin bile farkına varılmıyordu. Üniversite, aile hayatım ve iş hayatımda da başkalarının mutluluğu kendi mutluluğumdan önde olmuştur. Yanı sıra dışardan oluşturulan korku dağları. Aslında korku dağları deyip geçmemek gerekir. Çünkü toplumumuzun bunca yıl geri kalmışlığının en büyük sebebi olarak görmekteyim. Benim hayatımı etkilemesi ise sağlıklı düşünmemi engelleyip, sağlıklı kararlar alamamam ve hayatıma doğru yön veremem de çok etkili olmuştur. Yazımın başımda bilgeliğin kendi cehaletinin farkında olmayla başladığını belirtmiştim. Yanlış anlaşılmasın benim bilgelik gibi bir iddiam yok ancak bu korku dağlarımızın farkındalığı konusunda çok geç kaldığımızı düşünüyorum. Korku dağları için bunlar kendi oluşturduğumuz ya da dışarıdan bize enjekte edilmeye çalışılan ve bizi iyi ve güzel olan her şeyden alıkoyan şeyler olduğunu düşünüyorum. Hiçbir düşünce ve kimsenin bizleri germeye ve sağlıksız kararlar aldırmaya ve üzerimizde baskı kurmaya hakkı yoktur.

            Çocuklarımıza korku dağları oluşturmak yerine bu dağları nasıl aşacağımızı ve büyüklerinde yanlışlar yapabileceği ve her bilginin doğru olmadığı ve bilgilerinde ayıklanması gerektiği bilgisininin bırakabileceğimiz en büyük miras olduğunu düşünüyorum. Ayrıca mutluluğun sadece kendi veya başkalarının mutluluğu olarak değerlendirilmemesi ancak herkesin mutluluğu olması olarak değerlendirildiğinde korku dağlarını aşmada büyük bir etken olacağı kanısındayım.  Yazımın büyükler ve çocuklarımızda bir farkındalık yaratması dileğiyle…

Saygı ve sevgilerimle…

Bir cevap yazın